Ölüm Tatlı Bir Türküdür/ Tuncay Akdoğan



ölüm tatlı bir türküdür
tenime değen rüzgar
ya da bir kurşun dalgası gibi
akar gözkanlarım, çırpınır kuş yüreğim
bir yanda acıya kesmiş insanlar
bir yanda sen ve ben
bir yanda ekmek kavgası
bir yanda hürriyet...
ısıtırken geceyi göğsümüzdeki ateş
buza vurmuş yüreğimiz
sarıl sarıl sarıl ısıt beni..
.

Adare / Agire Jiyan


çûme serê çîyayê gabar
kulilk vebûn nexsa bihar
êdî bes e zilma neyar
gelek xwes bû sahiya adar
adarê, xwes adarê, kulilka ber biharê
me ne zordestî, kevneperestî
me ne zilm û koledarî
adarê, xwes adarê, kulilka ber biharê
şervane li ser zinar û lat
dibezin ber bi roja felat
gelê me rabe roja nû hat
ew sehidên rewsa welat
li zindanan bi berxwedanî
çendî sehîd serî danî
standin dîroka tolanî
li ser çîyan ronî danî

Aşk Halinde / Metin&Kemal Kahraman

Aşk halinde geçsin bu fani ömrüm
Hülyalı bir serhoş kadar bulutlu
"Ben ben miyim değil mi" suali olmasın
Kendi sokaklarında kıblesiz yolcu

Bir ayaz kursunda tenim duyayım
Kör olsun karanlık cefrimi bileyim
Bir senlik bahçesinde oyun düzeyim
Dewru dewran içinde mihmandar yolcu

Tedirgin / Ahmet Kaya

Sarı sıcak yazılar uzak
dost uzanan eller uzak
karanlıklar kurmuş tuzak
benim sonum dünden belli
haramiler sarmış yolumu
güvercinler muhbir ucar
telden tele fermanım gider
benim sonum dünden belli
gözlerim dolar kan sanırım
betonlar boğar nefessiz kalırım
şahidim yoktur
perdeler örtük
inanamassın ağlarsın

Söyleyemedim / Cevdet Bağca

düşlerde gördüm seni söyleyemedim
sessiz öptüm nefesini söyleyemedim
sana ben şiirler sözler büyüttüm
sana ben baharlar yazlar büyüttüm
sana ben hummalı gizler büyüttüm
söyleyemedim
şarkılar yazdım sana okuyamadım
hep yanımdaydın oysa dokunamadım
sana ben hayaller düşler büyüttüm
sana ben gözümde yaşlar büyüttüm
sana ben hummalı aşklar büyüttüm
söyleyemedim..
.

Ölüm Yakışmadı Gözüm


Gerçek bir müzik adamı Ahmet Kaya. Sözlere, şiirlerin dönüştüğü müthiş bestelere büyük anlam katan enfes yorumcu. Eşsiz tonlamaları ve üst düzey müzikalitesiyle olağanüstü bir dönemin olağanüstü avazı. Bilimle, felsefeyle anlamlandırılıp, tarihle yargılanması gereken şahsiyet. Bir acayip adam... Anlatılması da  bir o kadar zor insan. Kafamızı duvarlara vurmadan tanıyabilmek, beyninin içindekileri anlayabilmek, hissedebilmek ve sonra da anlatabilmek için kaç fırın ekmek yemek gerekiyor acaba? 

İçinde intihar korkusu bulunan bir tedirgin her şeyden önce. Güneşin bağrında bir ateş, yer yüzünde taze bir çiçek de olabilir. Usta değil, acemi bir işçi kimilerine göre belki de. En az iki farklı sesle şarkılarını söyleyen bir sanat adamıydı üstelik. Yoksa Kaçakçı Kurban’ı söylerken  değişik bir tona bürünen ve öncekinden farklı sesi sadece ben mi duyuyordum? O derin darbeli şarkılarını söylerken sesinde kaç ahenk var bilinmez. Sözlere kattığı yorum gücüyle ve o eşsiz (unique) sesiyle ilgili olsa gerek bu. Ne zaman dinlesek yüzümüze şarkılar, şiirler çarpıp, bizi derinden sarsabilen bir güçten söz ediyorum. Bu gücü oluşturan  dinlemeye doyulamayan sayısız eseri var Kaya'nın. Çözemediğimiz, boğazımızı düğüm düğüm eden, başkası söylediğinde eğreti duran eserler. Nasıl da katmıştır kendi kaleminden, Gülten Kaya, Yusuf Hayaloğlu, Ahmed Arif'in dizelerinden dökülen sözlere yorumunu? Çok iyi biliriz, umursamaz tavrını çağrıştıran biçimde: “yoksun... umurumda bile değil” diyordu ara sıra Ahmet Kaya. Yine savaşların ortasında yaşamın aktığına işaret eden tonuyla: “şehirlere bombalar yağardı her gece, biz durmadan sevişirdik.” diyordu. Bazen de efkârın bastığını ve ciğerlerini zorladığını alaycı bir tavırla: "yaşasın sigara, günde dört pakete çıkardım." diyerek ne olacaksa olsuna vardırtıyordu. Zaman zaman yüreğinin sıkıntısını “göğsüm daralıyor, yüreğim kanıyor” diyerek açık etmekten de geri durmuyordu. 

Dipnotlar

"Fakirlerin savaşına terör, zenginlerin terörüne savaş denir."

Peter Ustinov
"Din, fakirlerin zenginleri öldürmemesini sağlar. "


Napoleon Bonaparte
"Savaşı zenginler çıkarır, fakirler ölür."


Jean-Paul Sartre

Aşk Sana Benzer / Nurettin Rençber

bir gün çıkıp gel uzak yollardan
benim can yaramı sarmak için
çünkü
bir nefes ki aşk sana benzer
benim can yaramı sar gülüm
çünkü
derin bir nefes ki aşk sana benzer...
gökte parlayan ay
kalpte incinen söz
çölde ışıldayan su
sana benzer...
hoyrat bir aşk içinde yandım çok zaman
söyle koca bir hayat nasıl geçer
senle geçen her ömür
sana benzer...
şimdi söyle bu hayat nasıl geçer
sensiz geçen her ömür
küle benzer..

Elkana Vayi / Erdoğan Emir

mı xo pisnakê beri le to/ kendimi kuşandım ki senin yanına geleyim
vorı vore mare/ kar yağdı,
biye manê/ bize sebep oldu
ray onca mıre nere bi tari/ yol gene bana karanlık oldu
sekê to onca mıra kuta düri/ nasıl ki sen benden uzak düştün
dina zalıma, mıre zalım/ dünya zalimdir, bana zalim
dina xayina, mıre xayin/ dünya haindir, bana hain
elkana vayê dariye we / fırtına gene uyandı yükseldi
sekê vori onca vore maşer / nasıl ki kar gene üstümüze yağdı
ray onca mıre nere bi tari / yol gene bana karanlık oldu
sekê to onca mıra kuta düri/ nasıl ki sen benden uzak düştün
dina zalıma, mıre zalım/ dünya zalimdir, bana zalim
dina xayina, mıre xayin/ dünya haindir, bana hain

Demedim mi? / Ahmet Aslan&Kemal Dinç

sakın cahilin yanına
varma gönül demedim mi
müşkül olsa da halını
sorma gönül demedim mi
bulamaz dost arasını
eksik alır darasını
kabuklaşan yarasını
sarma gönül demedim mi
aç gezer ol tokçasına
muhannetin akçasına
namussuzun bahçasına
girme gönül demedim mi
İpek’i düşürdün aşka
görmeseydim seni keşke
kendi kusurundan başka
görme gönül demedim mi
İsmail İpek

Davet/Nazım Hikmet


Dörtnala gelip uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benziyen toprak,
Bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
Yok edin insanın insana kulluğunu,
Bu davet bizim...
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine,
Bu hasret bizim...

Öyle Bir Hayat Yaşadım ki/Nietzsche

"Öyle bir hayat yaşıyorum ki , Cenneti de gördüm, cehennemi de Öyle bir ask yasadım ki Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de. Bazıları seyrederken hayati en önden, Kendime bir sahne buldum oynadım. Öyle bir rol vermişler ki , Okudum okudum anlamadım. Kendi kendime konuştum bazen evimde, Hem kızdım hem güldüm halime, Sonra dedim ki " söz ver kendine " Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin , Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin , Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin. Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayati seyredersin. Öyle bir hayat yaşadım ki , son yolculukları erken tanıdım Öyle çok değerliymiş ki zaman, Hep acele etmem bundan, anladım...

Haydar Haydar/Nesimi

ben melamet hırkasını
kendim giydim eğnime
ar ü namus şişesini
taşa çaldım kime ne
haydar haydar taşa çaldım kime ne!
sofular haram demişler
aşkımın şarabına
ben doldurur ben içerim
günah benim kime ne
haydar haydar günah benim kime ne!
gah çıkarım gökyüzüne
seyrederim alemi
gah inerim yeryüzüne
seyreder alem beni
haydar haydar seyreder alem beni

Rewend-Göçebe / Aynur Doğan

Şeva tari şeva tari eman eman/ Karanlık gece kapkaranlık aman aman/ The night is dark, it is pitch black
Ez din kirim berdam dine eman eman/ Beni delirten, çıldırtan karanlık/ I have lost my senses;the darknes has made me mad
Ne li vir im ne li we me/ Zamansız, mekansızım/ I am without place and time
Ez kerenga ber baye me/Rüzgarın savurduğu kuru bir kenger misali/ like a parched thistle swetp up by the wind
Du siquling du bet im/ Bir çift turnayım, iki yaban ördeği/ As a pair of cranes, and a pair of wild ducks
Le diyare mala ketim/ Uçup evlerin diyarına vardım/ I flew and arriced nearby the village
Ramusane qız u bukan/ Genç kızların öpmeleri/ They say that the kisses of young girls
Mala bave emanet in/ Baba yurdunda emanet durur derler/ are entrusted to the homes of their fathers
Bilind firim alçax ketim/ Alçak kartalın nasibi gibi/ Like the prey of merciless eagle,
Nesibe huliye beçal im/ Yüksek uçup engine düştüm/ I was swept high and mercilessly plunged deep


Kerbela'dan Sivas'a

Pir Sultan’ın kenti Sivas'ta sazlar hep çalınırken çamlı beller bölük bölük bölünürdü. İşte böyle bir kentte bir grup, 20. yüzyılın sonlarında, 33 kişiyi güpegündüz katletti. Aslında bu olay, insanlığın gelinen medeniyet aşamasında bir kitle karmaşası sonrasında yapabileceklerini göstermesi açısından oldukça öğretici. Aynı zamanda insanın büründüğü bazı kimlikler adına başkalarını acımadan öldürebileceği gerçeğini yüzümüze vurması kadar da sahici bir olay.

Gün tutuşur canım gece tutuşur
Zindanlarda tutsak canlar tutuşur
Gülüm toprak olur yele karışır
Yürür gelir canlar, yollar tutuşur

2 Temmuz 1993, Sivas Madımak Oteli, belli bir inanış, ideolojiye sahip insanların karşıt bir ideolojiye sahip insanlarca acımasızca yakıldığı yer. Farklı olana, farklı düşünene tahammül edememe acizliğinin meydana getirdiği akıl almaz eylem. İnsanın etinin yakıldığı bu olay üzerinden yıllar geçmesine rağmen yüzleşme henüz gerçekleşmiş değil. Gidişata bakılırsa gerçekleşecek gibi de görünmüyor. Demokrasinin, insan özgürlüğünün ve haklarının yeterince gelişemediği toplumlarda sıkça rastlanan ve gelecekte de bir daha yaşanmaması garanti edilemeyen türden korkunç bir eylem 2 Temmuz Sivas olayları. 

Yiğitlik midir emanet cana kıymak?
Yiğitlik midir bir tutam ışığı kör bıçakla güneşten koparıp karanlığa kurban etmek?
Söyle hangi kitapta vardır elleri kolları bağlıyı yakmak?