Kentin kıyılarında kalanlar için birçok şey şey söylenebilir, birden çok insan profiliyle karşılanabilir. Yaptığım ufak gözlemden çıkan sonuçların, birçok ortak noktası bulunmakta. Bakalım buralardan bazı insan profillere: Önce okuldan arta kalan zamanında işçilik yapan; ama zamanının hepsini okumaya
ayırmak isteyen bir çocuk düşünelim. Durmadan tuğlaları üst üste koyarak yüksek
güvenlikli siteler inşa eden; ancak kendine ait evinde oturmanın hayal olduğunu
düşünen bir inşaat işçisini hayal edelim sonra. Dahası, üç kuruş kazanabilmek adına kendi yaşadığı yere
gösterdiği özenden daha fazla özen gösteren bir temizlik işcisi de bu kentin kıyısında yaşam mücadelesinde olduğunu hatırlayalım. Bir başkası az da olsa ekmek
parasını çıkartabilmek için sabah akşam zabıtadan köşe bucak kaçan bir
işportacının önünden kaç kez geçtiğimizi düşünelim… Bu profillerin çoğu kuşkusuz savaşın, ekonomik sıkıntıların, çaresizliğin köyde yaşayanları
kente göçe zorladığı bir düzenin ortaya çıkardığı sonuçlar. Bu sonuçların gösterdiği en önemli unsur onların özgün hallerinin bozulması olsa gerek. En basit yaklaşımla köyde adı çocuk
olan, kentte bir anda “çocuk işçi” adını alıyor. Bunun gibi birden çok
kimlik değişimi bir arada yaşanmakta bu insanlara dair. Değişim ve yıkım birarada.
Kentte kendilerine yeni bir “hayat” kurma arayışındaki insanlar için en
büyük travma, belki de düşledikleri kent ortamıyla gerçeklerin örtüşmediğini
gördükleri anda yaşanmakta. Köyden uzaklaşılan süreden itibaren başlayan bir
şekilde, kentte sürdürülen bu yeni hayat, zaman geçtikçe onların köyle olan
bağlantılarını da kaybetmelerine neden oluyor. Mesafe dirhem dirhem artıkça artıyor. Öyle ki bu yer değiştirme savaş
nedeniyle zorunlu bir göçe dayalıysa, çoğu zaman daha derin izler bıraktığını, ayrılan yerle gidilen yer arasında derin bir gedik açtığını tahayyül etmemek zor değil. Artık bu savaşın kurbanları kentli olmaya ve köyle
aralarındaki mesafeyi korumaya mecbur bırakılıyor. Göçün sahipleri, kentin
karmaşası içerisinde kendi düzenlerini kurmak zorundalar. Tabiki kurduklarına düzen, yaşadıklarına yaşam denilirse.
Köyün her yönüyle sağladığı pastoral konfor ve doğal gıdalar büyük
kentlerde yok. Büyük kentin kıyısındaki varoşlardan ya da memleket eksenli
kümelerden, doğulan yere geri dönüş şartları da giderek zorlaşıyor. Zaten bu
türden geri dönüşler hep aksak, hep olması zor süreçler. Aslında köy, kentten
daha iyi durumda da değil. Her iki tarafta da aynı dertler mevcut. Sıradan insanların geçim sıkıntısı yurdun her köşesinde
hemen hemen aynı dozda yaşanıyor. Para ne kadar da belirleyici bir şey.
Ekonomik zorlukların bütün insanları zorlaması bir yana, köyden kente göç etmek
zorunda olanların yaşadıkları sosyal, kültürel ve ekonomik dönüşümü
anlamlandırabilmek derin bir sosyolojik tahlil gerekiyor. Bunun yanında bu insanlara dair yapılabilecek birçok şey.
Mahsus Mahal
0 Yorumlar:
Yorum Gönder