Kam ke aslê xo nas nêkeno, / Kim ki aslını inkar eder
Roştia dina ra dür maneno. / Dünyanın ışığından mahrum kalır
Doğu nere, batı nere hep muğlak, hep anlaşılmaz... Kavramsal olarak doğu
neye karşılık gelir? Yapay bir yönlendirme mi? Batının, kuzeyin ve
güneyin sağında kalan mı? Yoksa salt bir yönü çağrıştırmaktan öte, evrensel
anlamda insanların zihninde kurgulanan bir imge mi? Böyle bir imgeyse -ki bu
güçlü görünüyor- doğu belli değerler taşıyan bir bütün olarak nitelendirebilir
mi? Yön kavramı konusunda zayıf biri olarak görüyorum ki doğu ve batıya ilişkin
sorular muhtelif olduğundan cevaplar da tonla verilebilir. Ancak sorulmayı ve
yanıtlanmayı en çok hak edeni, neden bireysel terk edişler, genelde
doğudan uzaklaşılarak yapılıyor? Varsayım olarak kabul ettiğim bu şekildeki
göçler, belki zihinlerdeki doğu imgesi içerisindeki sınırlarda kalsa bile yine
de fiziksel olarak doğudan uzaklaşma durumunu içeriyor. Bu varsayım yeterince
açık: çoğu göçler coğrafi bir çerçevede doğudan batıya yapılıyor. Bununla
ilintili tali ama yine de bu varsayım için önemli diğer sorular da zihnimde
beliriyor. Doğudan yapılan göçler sadece fiziksel bir yer değiştirme mi? Doğuda
elde edilen birikim ve içselleştiren kültür, göç edilen yöne aktarılıyor mu
yoksa fiziksel olarak yer değiştiren birey, kendi ruhunun izlerini gittiği
yerde bulamayıp geldiği yere hasretle mi bakıyor? Buna yanıt olarak göç,
fiziksel olarak çoğunlukla doğudan uzaklaşılarak yapılsa da, ruhun hep orada
kaldığını, orayı özlediğini; ancak geri dönmenin zor olduğunu ve ne yazık ki
göçü yapan bireyin göç edilen yerde eğreti durduğunu iddia ediyorum.
Böyle bir iddianın birçok nedeni var. Gidilen yerdeki hayata uyum sorunu,
kabul görme(me) sorunu, oranın kültürüne ve normlarına göre davranma sorunu...
Hâlbuki bu sorunlarla uğraşmak yerine özgün halinizi korumanıza bir engel yok.
Ama pratikte bu hep böyle işlemiyor, belirttiğim sorunlarla tek tek yüzleşme
sırası geliyor. Ortada bir uyum/adaptasyon sorunu olunca birey gittiği yere,
doğduğu yerden taşıdığı ritüelleriyle oradakiler gibi davranmanın yollarını
arıyor. Durum böyle olunca da sosyal ilişkilerde göçü yapan açısından sıkıntılı
ve aşılması zor problemler birlikte gelmekte. Bu sorunların kaynağıyla yakından
ilgili olansa insanların böyle bir yer değiştirmeye neden ihtiyaç duymasıyla
ilintili. Batı çok mu üstün doğudan? Nedir batıyı, doğudan üstün kılan taraf?
Evet, batının doğudan üstün
tarafları var. Örneğin doğuluların övünç kaynakları bunu anlamak açısından bir
turnusol. Işık/güneş doğudan yükselir diskuru bu anlamda doğuluların
zihinlerinde önemli bir hadise olarak düşünülebilir. Bu gerçeklik doğululara
bir kibir vermese de bir gurur verdiği ortada. Peki, doğudan yükselmeye
başlayan güneşin, sabahı daha erken getirmesinden başka doğudan öteye aydınlık
taşıyan bir yönü var mı acaba, bu yönü tartışmalı. Doğu değerleri dünyanın geri
kalanına ne kadar etkide bulanabiliyor sormak gerek. Ne yazık ki oldukça
sınırlı. Esasında doğu imgesi batıda çoğu zaman pejoratif kalıplar içerisinde
ele alınır. Nitekim batının doğuya bakışını eleştiri konusu yapan ve Avrupa
egemenliğine tepkisini dile getiren Edward Said’in Oryantalizm/Şarkiyatçılık
eseri bu nedenle dünyada geniş yankı buldu. Her şeyi oryantalist bakışla görme
ya da her şeyi oryantalizmin bir ürünü olarak atfetmeye karşı olan biri olarak,
bunlar arasında dikkatimi çeken doğunun miskinliği/uyuşukluğu üzerine olan
boyut. Gerçekten daha mı miskin doğulular? Bundan şüphe duymuyor değilim,
batıya oranla bir durağanlık olduğundan kuşkum yok. Ancak doğulular böyle olduğundan
şöyledir ve geri kalmıştır; batılılar şöyle olduğundan böyledir ve ileriye
gitmiştir gibi nedenselliği olmayan bir temelden hareket etmeden Said’in
düşüncelerinin bazılarını bireysel ezikliğe bir zırh olarak kullanmak ve konuyu
hep bu noktaya çekmek de doğru değil. Bunları bir kenara bırakıp batıyı doğudan
üstün kılan şeye dönelim. Net olarak söylersek, modern anlamda batıyı doğudan
üstün kılan çok vurucu bir etken var: tüm cinslere insan olmalarından dolayı
verilen siyasi-hukuki değer yanında kadın cinayetlerinin azlığı,
namus/töre gibi yaftalamalarla kadınların öldürülmemesi. Bilim, teknoloji,
eğitim vb. gibi makro alanlardan söz etmiyorum bile. Evet, dünyadaki bütün
kadınlar, erkekler karşısında yeterince güvenilir bir yaşam süremeseler de batının
üstün olduğu bir unsur olarak yükseltilen insani değerleri ve kadına yönelik şiddetin azlığını görüyorum.
Bunlara karşın doğunun, batıdan üstün tarafları yok mu? Tek tek zikretmek
zor, ama sınırlı olsa da elbette var. Zaten bu satırlar doğuyu yermek,
ehlileştirmek amacıyla değil, belki bir özeleştirinin de olduğu bir
sorgulamadan doğdu. Sonuçta kadına yönelik şiddette doğu-batı mukayesesi doğunun
en derin olumsuzluğunu ortaya çıkarıyor. Ne yazık ki, bunun dışında merhamet,
hoşgörü, gelenek, örf, muhafazakârlık, aile gibi kavramlarla doğuyu batı
karşısında savunmak da pek mümkün değil. Malum nedenlerden ötürü. Bunlara
rağmen doğunun, batı karşısında bir yenilgi yaşadığı sonucu çıkarmanın da pek
muhtemel olduğunu söyleyemeyiz. Gelelim ruhumuzun doğuda olması
meselesine. Yukarıda değindiğim bu olumsuz durumlar, bireysel göçlerin temel
nedeni olmasa da bu yer değiştirmelerin bundan başka çeşitli nedenleri var.
Farklı bir ifadeyle söylersem bireyin iradesini göç yapması yönünde güdüleyen
birçok etken bulunmakta. Dolayısıyla batı, birçok yönde salt doğudan üstün diye
doğudan batıya göçün yaşandığını iddia etmek her zaman söz konusu değil.
Niceliksel olarak gözlemlenen şekliyle doğudan bir kopuş ve hep batıya doğru
bir yöneliş yaygınlaşmakta. Altını çizmek istediğim buradaki somut gerçeklik,
gelinen yere duyulan hasretin etkisi. Böyle bir hasret, tüm olumsuzluklara
rağmen bir gerçeklik, tamamen sahip olan kökleri terk edememe durumu. Fiziken
göçler hep batıya olsa da ruhun doğudaki özlemesi gayet doğal. Bu nedenle
taşıdığımız mayanın hakkını vermenin bir yolunu aramak gerek. Kendi köklerimize
bağlı kalarak neden doğunun değerlerini yükseltmeyelim? Kim ki aslını inkâr
eder...
Mahsus Mahal
0 Yorumlar:
Yorum Gönder